1) Benlik saygısının inşası ve görüşün kişiselleştirilmesi
Öz saygı; Bireyin öz değeri, kendini sevmeyi, saygı duymayı ve güvenmeyi içerir. Bireyler; Kendi yeterliklerinin ve yetersizliklerinin farkında olduklarında, geliştirebileceklerini geliştirdiklerinde ve geliştiremedikleriyle kendilerini kabullendiklerinde özgüvenlerinin yüksek olduğunu söyleyebiliriz. Diğer bir deyişle, kendilerini tanımlarken kendileri hakkında olumlu tutumlara sahiplerse, benlik saygılarının yüksek olduğu anlamına gelir. Bunun tam tersi varsa, yani bireyin kendine karşı tutumu kötüyse, sürekli özeleştiri yapıyorsa ve kendisiyle savaş halindeyse bu kişinin özgüveninin düşük olduğu anlamına gelir.
Benlik saygısı ve öz eleştirisi düşük olan bireyler, görüşlerini kişiselleştirir ve değişmez olarak algılarlar. Böylece görüşlerini çürütmek için yapılan her yorum onlar için bireysel bir saldırı olur.
2) Sorunların birikmesinden kaynaklanan çaresizlik ve stres
Özellikle kişisel çıkarlarda, bir sorun ortaya çıktığında bireyler, sorundan kaçınmak ve çözüm bulmak için sorunu görmezden gelme eğilimindedirler. Bunu yaptıklarında kısa süreli bir rahatlama yaşasalar da, sorun ve sorunun hissettirdikleri oradadır ve bu davranışı sürdürmeye devam ettikçe ona yeni sorunlar eklenmiştir. Bağlantı, kendilerini ifade edemedikleri veya ifade edemedikleri için karşı tarafla yaşadıklarının neden olduğu anlayamama sonucu çaresizlik, gerginlik ve kendini ifade etme isteği ile çatışmaya dönüşür.
3) Kaynağa yönlendirilemeyen öfkeyi farklı kaynaklara yansıtmak
Bu başlığı, içinde yaşadığımız toplumun belki de en değerli sorunu olan konu üzerinden açıklamak uygun olacaktır. eğer yaparlarsa, öfkelerini başka bir kaynağa yansıtarak rahatlamaya çalışın. Bu da sosyal medyada gördüğümüz “linç” denilen tartışmanın kavgaya dönüştüğü ve saygının ortadan kalktığı bir ortam yaratıyor. Her birey okuduklarını ve gördüklerini kendi algılarıyla yorumlar ve anlamlandırır. Ancak engelli bireyler okuduklarını anlamlandırmada dürtüsel ve duygusal olarak hareket ederler.
4) Bilgi eksikliği nedeniyle önyargı ve zihin okuma
Yaşadığımız dönem bilgi kirliliğinin en yoğun olduğu dönem dersek abartmış olmayız sanırım. Özellikle Covid salgını nedeniyle evde ve sürekli ekran başında olmamız gerektiğini düşünürsek dikkat ve algılama süreçlerimizin olumsuz etkilendiğini söylemek mümkün. Ülkemizde okuma yazma oranlarının düşük olduğunu aslında biliyoruz. Buna toplumsal olarak yıpratıcı süreçler de eklenince çabuk sıkılan, sadece başlığı okuyarak yorum yapmaya yönelen, kendini çok az tanıma gerektiren, görselliğe yazmaktan daha çok değer veren bir toplum haline geldik.
Bu nedenle çevreden gelen uyaranlar tarafından manipüle edilme olasılığımız daha yüksektir ve niyet kusurlarından biri olan zihin okumaya yöneliriz. Zihin okuma, bir olayla ilgili olası kanıtları araştırmadan başkalarının ne düşündüğünü bildiğimize inanmaktır. Aklınızdan geçen “kesinlikle öyle düşünüyor” oluyor. Formdaki cümlelerinizi düşünün. tanıdık mı Bu tür durumlarda elbette istisnalar vardır. Ancak çoğunluğun bu formda olduğunu inkâr edemeyiz.
5) Tartışmada bir kazanan ve bir kaybeden olduğuna inanmak, ya hep ya hiç tarzı düşünmek
Bu niyet tarzının hakim olduğu bireylerin olaylara veya durumlara bakış açısı iki zıt ucun ortasındadır. Ortadaki olası alternatifleri düşünme eğiliminde değiller. Bir olay veya durum ya iyi ya da kötüdür. Orta seçenek mümkün değil. Bu nedenle savundukları görüşler konusunda kesin olduklarını düşündükleri fikirleri vardır ve bir tartışmaya girdiklerinde bunu bir kazanma ya da kaybetme yarışına dönüştürürler.
6) Zihinsel filtreleme (Seçici soyutlama)
Bireyler olayın tamamına değil, kendi seçtikleri bir kısmına odaklanırlar ve ona göre hareket ederek bir fikir oluştururlar. Bu nedenle bütünü gözden kaçırırlar. Seçecekleri modül, kendi fikirlerini destekleyecek ve diğerlerini dışlayacak bir modül olacaktır. Buna seçici körlük de denir. Örnek verecek olursak; Tartışmalarda karşımızdakinin görüşleri genel olarak bizimle aynı fikirde olsa da tek bir detaya odaklanıp ona saldırabiliyoruz ve bu da karşımızdakinin söylediklerini görmezden gelmemize neden oluyor. Sağlıklı bir tartışmada bütüne odaklanmak değerlidir.
7) Çok genelleme
Bu, bir kişinin o konudaki niyet ve yargılarını, bir bahiste yaşadığı birkaç deneyime dayanarak başka olaylara genellemesi anlamına gelir. İstisnaları dikkate almaz ve hızlı bir şekilde sonuca varır. Sıklıkla “asla”, “asla”, “hiç kimse”, “herkes” ile başlayan cümleler kurar. Örneğin; Biriyle görüşlerini paylaştığında olay kavgaya dönüşmüşse, başkalarıyla konuşurken bunun olacağını varsayar ve kendini hep savunma konumunda tuttuğu için tartışmaların kavgaya dönüşmesine de neden olur.
8) Keyfi çıkarım
Bu niyet örüntüsünde kişi herhangi bir delili olmamasına rağmen olayların sonucunu kendi algılama biçimine göre muhakeme eder. Hatta kendi niyetini çürütecek bilgilere sahip olsa bile bunu yapmaya devam ediyor. Örneğin; bir konuda eleştiriliyorsa, “Zaten ne söylersem söyleyeyim eleştiriliyorum.” Bunu düşünebilir ve ona göre savunma yapabilir.